Kurban İle İlgili Hadisler

Kurban, sadece et kesmekten ibaret değildir. Özünde Allah’a yakınlaşmanın, teslimiyetin ve paylaşmanın en güzel tezahürlerinden biridir. İslam dininde önemli bir yere sahip olan bu ibadet, Hz. İbrahim’in (a.s.) sadakatini ve Hz. İsmail’in (a.s.) teslimiyetini hatırlatarak müminlerin kalplerinde derin izler bırakır. Her yıl Kurban Bayramı’nda yerine getirilen bu ibadet, hem bireysel arınmanın hem de Müslüman coğrafyaların dayanışmanın güçlü bir sembolüdür.

Hâl böyleyken biz müminlerin kurban ibadetinin ehemmiyetini idrak etmesi gerekmektedir. Şüphesiz bunun en güzel yolu da Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hadis-i şeriflerine muhatap olmaktır.

Peygamberimiz, Allah-u Teâlâ’nın kurban ibadetine verdiği değeri Hz. Âişe’den rivayet edilen bir hadiste şöyle ifade etmiştir: “Âdemoğlu kurban günü Allah katında kurban kesmekten daha sevimli olan bir amel işlemez. Kurban, kıyamet günü boynuzları, kılları ve tırnaklarıyla (sevap olarak) gelir. Kurban, henüz kanı yere düşmeden, Allah tarafından kabul edilir. Bu sebeple kestiğiniz kurbanlarla nefsinizi arındırın.” (T1493 Tirmizî, Edâhî, 1)

İnsan nefsinin arındırılması hususundaki metot açıkça belirtilmiş ve kurban ibadeti teşvik edilmiştir. Diğer ibadetlerle mukayese edildiğinde bu ibadetin henüz tam manasıyla yerine getirilmeden, yani kesim işlemi tamamlanmadan, Allah-u Teâlâ hazretlerinin yüce kabulüne mazhar olduğu bildirilmiş ve müjdelenmiştir. Bu müjde, kurban ibadetinin yalnızca sembolik bir uygulama olmadığını; aksine, ilahi bir rahmetin vesilesi olduğunu göstermektedir. Kurban, Allah’a olan sadakatimizin, dünyalık arzular karşısında gösterdiğimiz teslimiyetin ve infak bilincimizin ete kemiğe bürünmüş hâlidir.

Bir diğer önemli husus ise, kurban ibadetinin Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sünneti oluşudur. Nitekim Resûlullah Efendimiz, hayatı boyunca kurban kesmiş ve ümmetini de bu ibadete çağırmıştır. O, kurbanlarını kendi eliyle kesmiş, besmele ve tekbirlerle bu ibadeti ifa etmiş, ümmetine de bu konuda örnek olmuştur. Bu sebeple kurban, sadece vacip ya da sünnet olarak değerlendirilmemeli; onun arkasındaki teslimiyet, şükür ve fedakârlık bilinci ihmal edilmemelidir. Kurban kesen bir mümin, aslında Rabbine teslim olduğunu, nefsine karşı zafer kazandığını ve dünyanın dört bir tarafındaki yardıma muhtaç kardeşlerini unutmadığını ilan etmektedir.

Hz. Peygamber’i kurban keserken gören ashabıkiramın, “Bu kurbanlar nedir?” sorusuna Efendimiz (s.a.v.), “Babanız İbrahim’in sünnetidir.” diye cevap vermiştir. Sahâbe, “Peki, bu kurbanlardan dolayı bize ne kadar sevap var?” diye sorunca Resûl-i Ekrem, “Her kıla karşılık bir sevap.” buyurmuştur. Sahabe, “Ya yünlü (koyun-keçi) olursa?” deyince Resûlullah (sav), “Yünden de her bir kıla karşılık bir sevap vardır.” cevabını vermiştir. (HM19498 İbn Hanbel, IV, 368)

Bu müjdevî beyan, bizlere gösteriyor ki Allah Teâlâ, kulunun samimi bir niyetle gerçekleştirdiği ibadetin en ince ayrıntısını dahi zayi etmez; hatta kurbanın her bir kılına varıncaya kadar sevap yazar. Bu durum, hem ilahî rahmetin enginliğini hem de ibadetlerde niyetin ve ihlasın ne denli büyük bir yer tuttuğunu açıkça ortaya koymaktadır. Kulun yaptığı amel küçük gibi görünse de eğer kalpten bir teslimiyetle ve Allah rızasını gözeterek yapılmışsa, Rabbimizin katında değeri büyüktür. Bu bakış açısı, müminin ibadetlerini şekil şartlarına hapsolmaktan çıkarıp ihlasla bezenmiş bir kulluk şuuru içinde yerine getirmesini sağlar.

Allah Rasûlü (s.a.s.), emredildikten sonra kurban kesmeyi hiç terk etmemiş, (Tirmizî, Edâhî, 11/1507) hatta yolculukta bile kesmiş (Müslim, Hac, 356-7; Ebû Dâvûd, Edâhî, 10-11/2814; Tirmizî, Edâhî, 8/1501.) ve şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Her sene her bir ev halkına kurban kesmek vâciptir.” (İbn-i Mâce, Edâhî, 2; Tirmizî, Edâhî, 18/1518)

Bu noktada dikkatli celbeden bir başka hadise de Hz. Peygamber’in (s.a.v.) kurbanlıklara karşı sergilediği şefkatli tutumdur. Şeddâd b. Evs’in ifadesiyle, “Ben iki şeyi Resûlullah’tan (sav) belledim. O şöyle buyurdu: “Allah her şeyde güzel davranmayı farz kılmıştır. Şu hâlde siz (savaşta düşmanı) öldürdüğünüzde, (işkence etmeden) güzelce öldürün. Bir hayvanı kestiğinizde de kesimi güzelce yapın. (Biriniz hayvan keseceği zaman) bıçağını bilesin ve kestiği hayvanı rahatlatsın!” (D2814 Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 10–11)

Tüm dünyalık nimetler gibi kurbanlık hayvanlar da bize Rabbimizin emanetidir. Dolayısıyla onlara en güzel şekilde muamele etmek de tüm müminlerin başlıca görevidir. Resûlullah Efendimiz, âlemlere rahmet vesilesi olduğunu bir kez daha gözler önüne sererken, hem savaş ahlakını hem de kurban ahlakını ortaya koymuş ve ikisi arasında bir ünsiyet kurmuştur.

Peygamberimizin bu noktadaki hassasiyetine binaen kurban edilmeleri caiz olmayan hayvanlara dair yaptığı sıralama da şu şekildedir:

     

      1. Körlüğü açıkça belli olan tek gözlü,

       

        1. Hastalığı açıkça belli olan hasta,

        1. Topallığı açık olan topal ve,

        1. İlikleri kurumuş zayıf hayvan.” (Ebû Dâvud, Edâhî, 5-6/2802; Tirmizî, Edâhî, 5/1497)

      Sonuç olarak kurban ibadeti, sadece belirli günlerde yerine getirilen bir vecibe olmanın ötesinde, iman, teslimiyet, ihsan ve infak gibi temel İslami kavramların pratikte hayat bulduğu büyük bir ibadettir. Sadakat ve teslimiyetle şekillenen bu ibadet, Müslümanların hem Rabbine olan bağlılığını hem de toplumsal sorumluluk bilincini ortaya koyar. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) kurban ibadetine verdiği önem, onun hadis-i şeriflerinde ve yaşantısında açıkça görülmekte; ibadetin adabı, sevabı ve incelikleri ümmetine titizlikle öğretilmektedir. Bugün bizlere düşen ise, bu kadim ibadeti şeklen değil, ruhen de idrak etmek ve yaşatmaktır. Kurban keserken neye ve kime yaklaştığımızı unutmadan; her bir hayvanın bir emanet, her bir davranışın ise bir kulluk sınavı olduğunu bilerek hareket etmek gerekir. Kurban, bizleri yalnızca Allah’a değil, birbirimize de yakınlaştıran bir rahmet köprüsüdür. Bu köprüyü ihlas, şefkat ve sorumluluk bilinciyle geçebilenler, kurbanın gerçek manasına HAKK İÇİN; HAKKIYLA ulaşmış olurlar